Geleneksel ışık, faz kontrast, değişimli (diferansiyel) girişim, polarizasyon, konfokal ve floresan mikros- kopkum tümü, ışık ile doku bileşenlerinin etkileşmesi remeline dayanır. Işık mikroskopta, boyalı pre- paratlar genelde arkadan aydınlatma ile İncelenmektedir. Mikroskop hem mekanik hem de optik bölümlerden oluşur (Şekil 1-2). Optik parçalar, üç mercek sisteminden oluşur: Kondansatör, objektif ve oküler. Kondansatör incelenen nesneyi aydınlatan bir ışık demeti oluşturacak şekilde ışık kaynağından gelen ışığı toplayıp odaklar.
Objektif incelenen nesnenin aydınlatılan görüntüsünü okülere doğru büyütür ve izdüşümünü oluşturur.Oküler, bu görüntüyü daha da
büyütür ve gözlemcinin
retinası ya da bir fotoğraf plakası üzerine düşürür. Toplam büyütme ise, objektif ve oküler merceklerinin büyütme güçlerinin çarpımı ile elde edilir.
retinası ya da bir fotoğraf plakası üzerine düşürür. Toplam büyütme ise, objektif ve oküler merceklerinin büyütme güçlerinin çarpımı ile elde edilir.
Mikroskopta ayrıntılı net bir görüntü
elde edilmesini sağlayan en önemli etken, iki parçacığın ayrı nesneler olarak
görülebildiği en küçük mesafe anlamına gelen çözümleme gücüdür (rezolüsyon). Işık mikroskoplarının
en yüksek çözümleme gücü yaklaşık 0.2 pm.dir; bu özellik 1000-1500 kez
büyütmede iyi görüntü sağlar. 0,2 pm.den daha küçük nesneler (zar ya da aktin
filamanı gibi) bu aletle seçilemezler. Aynı şekilde, aralarında 0.2 pm.den daha
yakın mesafe olan iki mitokondri ya da iki lizozom gibi nesneler de tek bir nesne
olarak seçilir. Görüntünün niteliği ve ayrıntılarının zenginliği mikroskopun
çözümleme gücüne bağlıdır. Büyütme ise, yüksek çözümleme gücüyle beraber
olduğunda değer taşır. Bir mikroskopun çözümleme gücü, objektifinin kalitesine
bağlıdır. Oküler merceği, objektifin sağladığı görüntüyü büyütür, çözümleme
gücünü etkilemez. Bu nedenle farklı büyütme gücündeki objektifler
karşılaştırılırken, yüksek büyütme yapabilen objektiflerin, aynı zamanda
yüksek çözümleme gücüne de sahip olduğunu göz önünde tutmak yerinde olur.Yüksek duyarlıklı video kameralar
ışık mikroskobun gücünü artırır ve bilgisayara aktarılarak, görüntü analizi
yapmaya ve baskı çıkışı almaya elveren sayısal görüntülerin elde edilmesini
olanaklı kılar.
Işık mikroskobun sınırları ışığa
karşı yüksek düzeyde duyarlı video kameraların kullanılmasıyla yeniden tanımlanmıştır.
Okülerden doğrudan bakıldığında görülemeyecek kadar küçük olan nesneler,
kameralar ve görüntü iyileştirici programlar kullanılarak video ekranında
görünür hale getirilebilir. Bu video sistemleri canlı hücrelerin uzun süreyle
gözlenmesinde yararlı olabilir çünkü, düşük ışık düzeyinde görüntü alabilirler,
bu şekilde yoğun ışığın oluşturacağı hücre hasarı önlenmiş olur.
Video kameralarla alman elektronik
görüntüler kolaylıkla sayısal görüntüye dönüştürülebilir ve bilgisayar programları
aracılığıyla deneyin gerektirdiği uyarlamalar gerçekleştirilebilir. Sözgelimi,
örnek doğrudan ışık mikroskop altında incelenirken o anda seçilemeyen yapı
bilgisayar üzerinden kontrast artırma tekniği ile görünebilir hale
getirilebilir. Görüntü analizi için geliştirilen yazılımlar mikroskobik yapıların
ölçülmesine olanak sağlar.
Bazı optik düzenlemeler boyanmamış
hücrelerinve doku kesitlerinin incelenmesine
olanak sağlar.Boyanmamış biyolojik örnekler
genellikle saydamdır ve biyolojik örneğin tüm bölümleri hemen aynı optik
yoğunluğa sahip olduğundan ayrıntılı olarak görüntülenmesi güçtür. Ancak faz
kontrast mikroskobu, geçirgen nesneden seçilebilir görüntüler elde edebilen bir
mercek sistemine sahiptir (Şekil 1-3).
Kutuplaştırma mikroskobu yüksek düzeyde düzenlenmiş
moleküllerden oluşan yapıların tanınmasını sağlar. Kutuplaştıran bir filtreden geçen normal ışık
sadece bir yönde titreşerek filtreden çıkar. Mikroskoptaki bu filtrenin
üzerine ikinci bir filtre, ana ekseni ilk filtreye dik olacak hiçimde yerleştirildiği zaman ışık geçmez ve hu
durumda karanlık alan etkisi oluşur. Bununla birlikte polarize edici iki
filtre arasına, belli bir yöne doğm yönlenmiş moleküller (örneğin selüloz,
kolajen, mikrotübüller, mikrofilamanlar) içeren doku yapıları yerleştirilmiş
ise, belli bir düzende yinelenen moleküler yapılar, polarizörden çıkan ışığın
eksenini saptırırlar. Sonuç olarak koyu zemin üzerinde yapılar parlak görünür
(Şekil 1-4). Kutuplaştırılmış ışığın titreşim yönünü saptırma yeteneğine çift kırma denir ve bu özellik, kristalli
maddeler ya da yönlenmiş moleküller içeren maddelerde mevcuttur.
Konfakal mikroskop bir hücre ya da kesitin
çok in- ce bir düzlemine tam olarak odaklanabilmeyi ola- nakli kılar. İşık
mikroskoptaki odak derinliği, özellikle kiiçük büyütme objektiflerinde,
oldukça uzundur. Bu durum, örnek üzerinde oldukça derin bir bölgenin net
görünmesi, sonuçta 3 boyutlu bir nesnedeki görüntülerin üst üste gelmesi
sonucunu doğurur. Konfokal mikrosko- pun en önemli özelliklerinden birisi,
odaklanan bölgede çok ince bir düzlemin net görünmesidir. Bu sonucu yaratan tekniğin
dayandığı ilkeler şu şekilde sıralanır: (1) örnek çok ince bir ışık demetiyle
aydınlatılır (oysa ışık mikroskopta örnek üzerine geniş bir ışık demeti
düşmektedir); (2) örnekten gelen görüntü küçük bir delikten geçer. Bunun
sonucunda yalnız odaklanan düzlemdeki görüntü algılayıcıya ulaşmasına karşın,
bu düzlemin önünde ve arkasında kalan görüntüler engellenir (Şekil 1-5). Odak
dışında kalan nesnelerin karışan görüntüleri ortadan kalkar ve bu şekilde,
odaktaki nesnenin görüntüsü ışık mikroskoptakinden daha net ve yeri daha kesin
görülebilir.
Uygulamaya dönük nedenler yüzünden, çoğu konfokal
mikroskopla aşağıda belirtilen düzenleme kullanılmaktadır (Şekil 1-6): (1) ışık
kaynağı olarak lazer kullanılır; (2) ışık kaynağı çok küçük bir nokta halinde
olduğundan, daha geniş alanları gözlemlemek için örnek üzerinde hareket
eiıiril melidir (tarama); (3) incelenecek
olan örneğin floıesan bir molekülle İşaretlenmesi gerekir (bu, rutin kesitlerle
çalışıla- maz anlamına gelmektedir); (4) örnekten yansıyan ışık, görüntünün
oluşturulmasında kullanılır; (5) yansıyan ışık, bulucu tarafından yakalanır ve
işaret, elektronik olarak alıcıda görülebilecek hale getirilir.
Her seferinde çok ince bir düzlem odaklanabildiğinden,
birkaç net düzlemi birleştirmek ve bu şekilde 3 boyutlu görüntüye dönüştürmek
olasıdır. Bu özellikler, konfokal mikroskobu bilgisayara bağımlı bir teknik
haline getirmektedir.
FLORESAN MİKROSKOP
Belli floresan maddeler uygun dalga
boyundaki ışık altına tutulduğunda daha uzun dalga boyunda ışık yayarlar. Bu
olaya floresans denir. Floresan mikroskopta doku kesitleri, genelde yayılan
ışık yelpazesinin görülebilir kısmında yer alacak şekilde morötesi ışık altına
tutulur. Floresan maddeler karanlık bir zemin üzerinde parlak, ışıltılı
parçacıklar şeklinde izlenir. Güçlü bir morötesi ışık kaynağının kullanıldığı
bir mikroskopla araştırıcının gözlerini korumak için objektif merceklerinden
sonra morötesi ışığı süzecek olan özel filtreler bulunmaktadır.
Hücrelerin iri moleküllerine karşı çekiciliği olan
floresan bileşikler, floresan boyalar olarak kullanılmaktadır. En yaygın kullanılan boya DNA ve RNA ile bileşik oluşturabilen akridin
turuncusudur. Floresan mikroskopta incelendiğinde DNA-akridin turuncusu
kompleksi sarımsı-yeşil ışık yayarken, RNA-akridin turuncusu kompleksi
kırmızı-turuncu ışık yayar. Bu şekilde hücrelerin içindeki nükleik asitleri
belirlemek ve yerlerini saptamak mümkündür (Şekil 1-7). Floresan mikroskobun
başka bir kullanım alanı da floresan maddelerin (floresein izotiyosiyanat
gibi) doku bileşenlerine özel olarak bağlanacak olan belirteç moleküllerle
birleştirilmesi ve bu sayede söz konusu bileşenlerin mikroskopta saptanmasıdır
(bkz. Moleküller Arasındaki Yüksek Çekimli Etkileşimlere Dayalı Saptama
Yöntemleri).
Hem transmisyon hem de tarama (scanning) elektron
mikroskopları, elektronlarla doku bileşenlerinin etkileşmesi temeline dayanır.
Elektron mikroskobu, yüksek çözümleme
gücü ile incelemeye olanak veren (0.1 nııı) bir görüntüleme sistemidir. Bununla
birlikte, uygulamada kaliteli cihazların çoğunda çözümleme gücü 3 nm.
civarındadır. Bu çözümleme gücü, görüntü ayrıntılarının 400.000 kez büyütülerek
görülebilmesini sağlar.
Ne yazık ki, bu büyütme yalnız
yaiıtık molekülleri ya da par- tikülleri görüntülemede kullanılr. Çok ince doku
kesitlerinin ayrıntıları yaklaşık 120.00ü büyütmede görülebilmektedir.
Transmisyon elektron mikroskobunun
çalışması, ışığın cam merceklerdeki sapma davranışının benzeri olan, elektron
demetinin elektromanyetik alanlarda sapma ilkesine dayanır. Elektronlar,
vakıım ortamında metal (genelde tungsten) bir (¡lamanın (katot) yüksek
derecede ısıtılmasıyla elde edilir. Elektronlar salıverildikten sonra, katot
ile anot arasında yaklaşık 00-100 kV ya da daha fazla gerilime sokulur. Anot,
merkezinde ufak bir delik olan metal bîr plakadır. Elektronlar katottan anoda
doğru ivme kazanarak hızlanır, anodun merkezindeki açıklıktan geçer ve tüpün
içine girerek kesintisiz bir elektron akımı (demeti) oluştururlar. Bu demet,
kabaca optik mikroskopta olduğu gibi, elektrik bobinleri tarafından
saptırılır, çünkü elektromanyetik alana giren elektronlar yön değiştirir. Bu
nedenle elektron mikroskopların elektrik bobinlerine elektromanyetik mercek
denir.
Elektron mikroskobun parçaları, optik bölümler genellikle
üstte yer almasına karşın, optik mikroskopla çok benzeşmektedir (Şekil 1-9).
Birinci mercek, elektron demetini kesit üzerine odaklayan bir kondansatörden
oluşmaktadır. Bazı elektronlar kesitteki atomlarla etkileşime girerek yoluna
devam ederken, diğerleri etkileşmeksizin, örneğin içinden geçer. Elektronların
büyük bir bölümü büyütülmüş görüntüyü oluşturan ve daha sonra bu görüntüyü
başka bir bü- yütiıcü merceğe gönderen objektife ulaşır. İnsan gözü elektronlara
karşı duyarlı olmadığından, görüntü son aşamada floresan bir ekrana ya da
fotoğraf plakalarına veya elektronik kameraya düşürülür.
Transmisyon elektron mikroskobunda elde edilen görüntülerin büyük bölümü floresan ekrana çarpan elektronlarla, mikroskobun tüpü içinde kalan elektronlar arasındaki dengeye bağlı olarak oluştuğundan, ortaya çıkan görüntü daima siyah beyazdır. Elektron mikroskop fotoğrafının koyu alanları elektron yoğun,açık renkli alanlar ise elektron geçirgen olarak adlandırılır.
Elektron mikroskopta örnek ile elektronlar arasında uygun bir etkileşim oluşturmak için kesitlerin çok ince (40- 90nm) olması gerekir; bu yüzden örnek epoksi plastik içine gömülür. Bu şekilde hazırlanan bloklar ancak cam ya da elmas bıçaklarla kesilebilecek kadar sert olur. Cok ince alınan kesitler küçük metal ağlar üzerinde toplanır ve analiz için mikroskobun içine konur.
Elektron mikroskopta kullanılan dondurma teknikleri yöntemi dokuları tespit etmeye ve gömmeye gerek olmaksızın incelemeyi olası kılar. Bu teknik güç olmasına karşın, ortaya çıkan hatalar başka yöntemlerdekinden daha azdır. Dondurulmuş dokular kesilebilir ve bunların üzerinde histo- kimya, ya da imünohistokiıııya çalışılabilir veya dokular, zarlarının İç yapısı incelenmek üzere dondurulduktan sonra kırılabilir (dondurma-kırma).
Tarama Elektron Mikroskobu
Tarama elektron
mikroskobu hücrelerin, dokuların ve organların yüzeyine ait yakıncı 3 boyutlu
görüntüler oluşturur. Bu mikroskop,
örnek üzerinde bir noktadan başka bir noktaya sırayla hareket ettirilen
(tarama) çok ince bir elektron demeti oluşturur. Transmisyon elektron
mikroskobundan farklı olarak, elektronlar örneğin içinden geçmez (Şekil 1- 10).
Elektronlar, daha önceden doku üzerine kaplanan çok ince bir metal tabaka
üzerine çarpar ve yansır ya da saçılır. Bu elektronlar bir algılayıcı
tarafından yakalanarak yükselticilere ya da başka cihazlara aktarılır ve
oluşturulan sinyalin son biçimi bir televizyon monitörüne aktarılır. Oluşan görüntüler
siyah beyazdır. Sonuçta çekilen fotoğraflar kolayca anlaşılır. Çünkü, tıpkı
olağan yaşamımızda olduğu gibi yukarıdan aydınlatma sonucu oluşan aydınlık ve
gölgeli alanlarla dolu bir görüntü elde edilir. Tarama elektron mikroskobu
yalnız yüzeyleri gösterir. Organların içi, dondurulmaları ve iç yüzeylerini
ortaya çıkarmak üzere kırılmalarıyla incelenebilir.
DOKU KESİTLERİNDE OTORADYOGRAFİ
Otoradyografi,
doku kesitlerindeki biyolojik olayla- rın radyoaktivite ile araştırılmasıdır.
Otoradyografi- de, yayılan radyasyonun fotoğraf emülsiyonları üzerindeki
etkileri ile dokulardaki radyoaktif mad- - delerin yeri belirlenir.
Emülsiyondaki gümüş bromür kristalleri tıpkı normal fotoğrafta ışığa karşı
olduğu gibi, radyoaktiviteyi saptayan mikro algılayıcılar işlevini görür.
Çalışmanın amacına göre çok laikli moleküller
(radyoaktif aminoasitler, radyoaktif nükleotidler ve radyoaktif şekerler)
kullanılabilir. Bu moleküller, protein, niikleik asit ya da polisakkaıit ve
gli- koprotein gibi daha büyük moleküllerin sentezinde kullanıldıklarından işaret
olarak adlandırılırlar. Doku kesitleri hazırlanır ve fotoğraf emülsiyonu ile
kaplanır. Lamlar, ışık geçirmeyen kutularda bekletilir ve yeterince pozlama
yapıldıktan sonra, fotoğraf banyosunda geliştirilerek incelenir. Radyasyon
alan gümüş bromiir kristalleri küçük, siyah gümüş metal tanecikleri haline
indirgenir. Radyoaktif moleküller içeren yapılar bu tanecikler tarafından
örtülür. Bu işlem hem ışık, hem de elektron mikroskopta uygulanabilir (Sekil l-
11).
Doku bileşenlerinde radyoaktivitenin yerini göstermekle
daha fazla bilgi elde edilebilir. Yani, radyoaktif bir amino- asit
kullanılıyorsa, dokudaki hangi hücrelerin proteini daha fazla, hangilerinin
daha az sentezlediğini belirlemek olasıdır, çünkü, hücrelerin üzerinde
yoğunlaşan gümüş granüllerinin sayısı ile protein sentezinin yoğunluğu doğru
orantılıdır. Radyoaktif bir DNA işareti (ör., radyoaktif timidin) kullanıldığında,
hangi hücrelerin (ve kaç tanesinin) bölünmeye hazırlandığını belirlemek
olasıdır. Sözgelimi, bir hücre proteininin hücrenin neresinde sentezlendiğini
ve salgılanıp salgılanmadığını ve salgılanırken hangi yolu izlediğini araştırmak
isteyen bir araştırmacının yapması gereken, çok sayıda hayvana radyoaktif
aminoasit enjekte ederek, bunları değişik zamanlarda öldürmektir.
Deney sırasında farklı zaman dilimlerinde öldürülen hayvanlardan hazırlanan
kesitlerin otoradyografileri radyoaktif proteinlerin göçünü ortaya koyacaktır.
Bir organın hangi bölümünde yeni hücre sentezinin gerçekleştiğini ve bu
hücrelerin nereye göç ettiğini araştıracak olan bir araştırmacının yapması
gereken de yine birçok hayvana radyoaktif timidin enjekte ettikten sonra,
farklı zamanlarda bu hayvanları öldürmektir. Hazırlanan kesitlerin
otoradyografisi hücrelerin nerede bölündüklerini ve (eğer öyleyse) nereye göç
ettiklerini gösterecektir
Yorumlar
Yorum Gönder