Kıkırdak, glikozaminoglikanlar ve
proteoglikanlar ile zenginleştirilmiş kolajen ve elastik lifler ile birbirlerini
etkileyen makromoleküllerle özellik kazanır. Bölgesel biyomekanik
gereksinimler doğrultusunda oluşan farklı matriks elemanları 3 çeşit
kıkırdağın ortaya çıkmasına sebep olur.
Kıkırdak, hücreler etrafında oluşan
mairiksinin sağlamlığı ile işlevsel gerilimleri kalıcı biçim bozuklukları
oluşmaksızın göğüsleyen, bağ dokusunun özel bir şeklidir. Kıkırdağın bir
diğer görevi de yumuşak dokuyu desteklemektir. Kıkırdağın düzgün yüzeyli,
dirençli ve esnek oluşu, eklemlerde oluşan darbeleri emer ve kaygan yüzeyleri
ile kemik hareketlerini kolaylaştırır. Kıkırdak ayrıca, gerek doğum öncesi
gerekse doğum sonrası uzun kemiklerin gelişmeleri ve büyümelerini koşullar.
Kıkırdak kondrosit (Yunanca cboııciros, kıkırdak, + kytos, hücre) adı verilen hücrelerden ve hücreler dışındaki
lifler ile temel
maddeden yapılmış kapsamlı bir matriks- ten meydana gelir. Kondrositler matriksi sentezler ve salgılarlar ve
matriks içindeki lakuna adı verilen çukurcuklarda yerleşirler. Kolajen, hiyaluronik
asil, proteoglikanlar ve az miktarda birkaç gükoprotein kıkırdak türlerinin matrikslerin-
cle bulunan belli başlı makromoleküllerdir. Büyük çapta esnekliği ile tanınan
elastik kıkırdak matriksinde, önemli miktarda elastin proteini vardır.
Kolajen ve elastin esnek olduğundan,
kıkırdağın sağlam, peltemsi kıvamı kolajen lifler ile glikozaminoglikan yan zincirleri
arasındaki elektrostatik bağlara dayanır. Ayrıca bu bağlanma, suyun merkezdeki
proteoglikan proteinlerinden uzanan eksi yüklü glikozaminoglikan zincirlerine
tutunması ile de (çözücü su) ilgilidir.
Çeşitli işlevsel gereksinimler ile,
her biri değişik matriks içeriğine sahip, 3 tür kıkırdak gelişmiştir. I:n
yaygın tür olan hiyalîn kıkırdağın, matriksine hakim kolajen, tip II kola- jendir (Şekil 7-1).
Daha esnek ve bükiilgen elastik kıkırdak matriksinde tip D kolajene ek olarak bol miktarda elastik lif
vardır. Yoğun kaba tip I kolajen lif ağına sahip matriksi ile tanınan fibröz kıkırdak, kuvvet etkisindeki vücut
bölgelerinde bulunur.
Her 3 türde de, kıkırdak kan damarı
içermez ve komşu bağ dokusunun (perikondriyum) kapilerlerinden veya eklem
boşluğundaki sinoviyal sıvıdan difüzyonla beslenir. Bazı durumlarda kan
damarları diğer dokuları beslemek için kıkırdağın içinden geçerler, fakat bu
damarlar kıkırdağı beslemezler. Damarsız dokuların hücrelerinde olduğu gibi,
kondrositler düşük metabolik işlev gösterirler. Kıkırdakta lenfatik damarlar ve
sinirler yoktur.
Perikondriyum, kıkırdağın büyük bir bölümünü saran,
kıkırdak ile kıkırdağın desteklediği doku arasında ara yüz meydana getiren
yoğun bağ dokusu tabakasıdır (Şekil 7-2 ve 7-^0. Perikondriyum damarsız
kıkırdağa damar desteği sağlar ve ayrıca sinirler ve lenf damarlarını da
barındırır. Hareketli eklemlerin eklem yüzeylerini saran eklem kıkırdağın-
Şekil 7-1. Hiyaiin kıkırdağın mikroskop
fotoğrafı. Önce pa- painle matriks sindirilerek, kümeler oluşturan tip II
kolajen lifçiklerin çeşitli yerleşim şekilleri daha iyi görüntülenmiştir. Bu
kümeler siyah bölgeler olarak ortaya çıkar. Pikrosirius boyası - polarize ışık.
Orta büyütme.
da perikondriyum yoktur. Burada oksijen ve besin maddeleri
d i füzyon la sinoviyal sıvıdan sağlanır.
Hiyalin kıkırdak (Şekil 7-2) en
yaygın olan ve 3 tür kıkırdak arasında en iyi incelenmiş olanıdır. Taze hiyalin
kıkırdak yarı saydam mavimsi-beyaz renktedir. Embriyoda zamanla yerini kemik
alıncaya kadar geçici iskelet olarak görev yapar.
Yetişkin memelilerde hiyalin
kıkırdak; hareketli eklemlerin eklem yüzeylerinde, büyük solunum yollarının
duvarlarında (burun, gırtlak, soluk borusu, bronşlar), kaburgaların sternuma
eklem yaptıkları ventral uçlarında ve uzun kemik boylarının uzamasından sorumlu
epifiz
plakalarında yer
alır (8. bölüme balcın).
Hiyalin kıkırdağın kuru ağırlığının %-ı()'ı proteoglikan ve
yapısal glikoprotein içeren, su ile karışık pelte içine gömülü
kolajenden meydana gelmiştir.
Alışılagelmiş histolojik prepa- ratlarda, kolajen iki nedenden ötürü görülemez:
I- Kolajen lifçikleri ışık mikroskobu ile görülemeyecek kadar küçüktür, 2-
Lifçiklerin ışığı kırına ölçüleri, içinde gömülü oldukları temel maddenin
ışığı kırma ölçüleri ile hemen hemen aynıdır. Hiyalin kıkırdak öncelikle tip II
kolajen içerir (Sekil 7-1). Bununla birlikte çoğu kez az miktarda IX, X, XI ve
diğer kolajen tiplerine de rastlanır.
Kıkırdak proteoglikanları merkezdeki
proteinlere kovalen olarak bağlanmış kondroitin -i-siilfat, kondroitin
6-süIfat ve keratan sülfat içerir. Proteoglikanların 200 kadarı hiyaluronik
asitin uzun moleküllerine kovalen olmaksızın bağlanır ve kolajen liflerle
etkileşen proteoglikan kümelerini meydana getirir. Bu kümelerin uzunluğu ı pm kadar
olabilir. Proteoglikaıılar yapısal olarak sise temizliğinde kullanılan
fırçaları andırırlar.
Negatif yüklü glikozaminoglikanlara
bağlanmış çok’miktardaki çözücü su, darbeleri emici veya biyomekanik bir yay
gibi davranır. Bunun özellikle eklem kıkırdağında cok büyük işlevsel önemi
vardır.
Tip II kolajen ve proteoglikana ek
olarak, kıkırdak matrik- sinin önemli bir kısmı olan kondronektin, özellikle glikozaminoglikanlara ve
tip 11 kolajen liflerine bağlanır. Kondıositle- ri kıkırdak matriksine bağlayan
bu molekül, yapısal birglikop- roteindir. Her kondrositin etrafını saran
kıkırdak matriksi gli- koaminoglikanlardan zengin ve kolajenden yoksuldur. Teri- toryal matriks (kapsül matriksi) adı verilen
bu çeper kuşağı, matriksin diğer bölgelerinden farklı boyanır.
Eklem kıkırdakları dışında tüm
hiyalin kıkırdaklar perikondriyum adı verilen tıkız bağ dokusu tabakası ile
kuşatılmıştır. Perikondriyum kıkırdağın büyüyebilmesi ve bakımı için gereklidir.
Kolajen tip I liflerinden zengindir ve pek cok fibroblası içerir. Perikondriyumun iç tabakasındaki hücreler fib-
roblastları andırsa da bunlar kondroblastlardır ve kolayca farklılaşarak
kondrosit olurlar.
Hiyalin kıkırdağın çevresindeki genç
kıkırdak hücreleri oval biçimdedir ve uzun eksenleri yüzeye koşut olarak
yerleşmiştir. İçerilere doğru yuvarlak hale gelirler ve bölünerek sayısı
<S'e kadar çıkabilen izogen gruplar denen (Yunanca, isos, eşit, ± gcnos, aile) hücre gruplarını meydana
getirirler.
Alışılagelmiş histolojik uygulamalar
sırasında kıkırdak hücreleri ve matriks su kaybeder, kondrositler düzensiz hale
gelir ve kapsülden ayrılarak, merkeze doğru büzülürler. Canlı dokuda ve uygun
hazırlanmış parçalarda kondrositler lakünaların içini tamamen doldururlar
(Şekil 7-5).
Kapilerlerin bulunmaması nedeniyle
kıkırdak hücreleri düşük oksijen basıncında solurlar. Hiyalin kıkırdak
hücreleri son ürün olan laktik asiti meydana getirebilmek için glikozu daha çok
oksijensiz glikoliz yoluyla metabolize ederler. Kandaki besin maddeleri daha
derinlerde yer alan kıkırdak hücrelerine gidebilmek için perikondriyumu geçer.
Kıkırdağa suda çözünmüş maddelerin taşınma şekli, aralıklarla kıkırdağın sıkıştırılmasından
sonra serbest bırakılması sonucu ortaya çıkan pompalama işlemleri ile oluşan
difiizyondur. Bu nedenle, kıkırdağın ulaşabileceği en fazla kalınlık sınırlı
kalır.
Kondrosillerin işlevi hormon dengesinin tam olmasına
bağlıdır. Büyüme hormonu, tiroksin ve testosteron, siilfatlı
glikozaminoglikanların sentezini hızlandırır ve kortizon, hid- rokortizon ve
östradiol yavaşlatır. Kıkırdak büyümesi daha çok hipofizin büyüme hormonu olan somatotropin’e bağlıdır. Bu hormon doğrudan doğruya
kıkırdak hücrelerini etkilemez, ancak karaciğerde somatomedin Cnin sentezini başlatır. Somatomedin C
de kıkırdak hücrelerini etkileyerek büyümelerini uyarır.
Kıkırdak hücreleri selim (kondrom)
veya habis (kondrosarkom) tümörlerini oluşturabilir.
Kıkırdak mezenkimden meydana gelir. (Şekil 7-6). Gözlemlenen ilk
değişiklikler, mezenkim hücrelerinin uzantılarını geri çekerek yuvarlak hale
gelmeleri ve hızla çoğalarak kondroblastlardan oluşan mezenkim yoğunlaşmalarını
oluşturmalarıdır. Mezenkim hücrelerinden farklılaşarak artık kondroblast denen bu hücrelerin bazofilik
sitoplazmalan ribozomlardan zengindir. Matriksin sentezlenip yığılısı kond-
roblastları birbirlerinden uzaklaştırır. Gelişim sürecinde kıkırdak
farklılaşması merkezden çevreye doğru olduğu için, merkezdeki hücreler
kondrosit niteliğine sahipken, çevredekiler tipik kondroblasttır. Yüzeydeki
mezenkim de peri- Icondriyuma dönüşür.
Kıkırdak büyümesi mevcut kondrositlerin bölünerek çoğalmaları
(intertisyel
büyüme) ve
perikondriyumdaki hücrelerin farklılaşmasıyla (apozisyonel
büyüme) 2 şeklide
olur. Apozisyonel büyümeye göre intertisyel büyümenin rolü daha azdır.
İntertisyel büyüme sadece kıkırdak oluşumunun erken dönemlerinde matriksi
içeriden genişleterek doku kitlesini artırır. İntertisyel büyüme uzun
kemiklerin epifiz plakalarında ve eklem kıkırdağında da görülür. İntertisyel
büyüme, uzun kemiklerin boylarının uzaması için epifiz plakalarında ve
kıkırdaktan oluşan kemik modelin yapılabilmesi için de endokondral kemikleşmede
önemli rol üstlenir. Perikondriyum olmadığı için eklem kıkırdağının eklem
yüzeyine yakın yerlerinde zamanla yıpranan hücreler ve matriksin
yenilenebilmesi apozisyonla gerçekleşmez, yenilenme elbet içten sağlanmalıdır.
Vücudun başka yerlerindeki kıkırdak, çapraz bağlantılar yapan matriks
molekülleri ile giderek sertleşir, burada İntertisyel büyümeden daha az söz
edilir. Bu durumda kıkırdak sadece apozisyonla çevresel olarak büyür.
Perikondriyumdaki kond-
roblastlar çoğalarak etraflarını matriksle sardıklarında kondrosit haline gelirler ve mevcut kıkırdağa katılırlar
roblastlar çoğalarak etraflarını matriksle sardıklarında kondrosit haline gelirler ve mevcut kıkırdağa katılırlar
Her intervertebral disk
iki omur arasında yerleşmiş ve bağlar ile omurlara tutunmuştur. Diskin annulus
fibrosus ve nükleus pulposus olmak üzere 2 elemanı vardır. İnterverteb- ral
diskler, omur hareketleri sırasında komşu omurlar arasında oluşan aşındırıcı
güçlere kaygan yastık işlevi görerek engel olan yapılardır. Nükleus pulposus
karşılıklı iki omurun çarpışma sırasında oluşan aşındırıcı güçlerine engel
olur.
Annulus fibrozus yoğun bağ dokusundan
oluşmuş bir dış tabakaya sahiptir, fakat daha çok kolajen demetlerinin komşu
tabakalarda ortogonal
(sıralamada düz, tersine dönmüş) olarak
yerleştiği, üst üste binen yapraklardan oluşan
Küçük çocuklar dışında, hasara uğrayan kıkırdağın yenilenmesi
güç gerçekleşir. Perikondriyum hasara uğramış alan içine girerek yeni
kıkırdağı güçlükle ve çoğu zaman eksik olarak yapar. Yaygın hasara uğramış
bölgelerde -ve seyrek te olsa küçük bölgelerde- perikondriyum yeni kıkırdağı
meydana getireceğine yoğun bağ dokusundan oluşan nedbe (yara iyileşme)
dokusunu yapar.
Elastik kıkırdak, kulak kepçesinde,
dış kulak kanalı duvarında, östaki borusunda, epiglotta ve gırtlağın küneiform
kıkırdağında bulunur.
Elastik kıkırdak tip II kolajen
liflerine ilave olarak, balık ağı gibi ince çok sayıda elastik lifçik
bulundurması dışında, hiyalin kıkırdağa birebir benzer. Taze elastik kıkırdak,
elastik liflerdeki elastin nedeniyle sarımtırak renktedir.
Çoğu zaman elastik kıkırdak, giderek
hiyalin kıkırdağa dönüşür. Hiyalin kıkırdakta olduğu gibi, elastik kıkırdakta
da perikondriyum vardır.
Fibröz kıkırdak tıkız bağ dokusu ile
hiyalin kıkırdak arası bir dokudur. Omurlar arasındaki disklerde, belirli
bağların kıkırdağındı kemik yüzeylerine bağlandıkları yerlerde ve pubis
simfizinde bulunur. Fibröz kıkırdak her zaman tıkız bağ dokusu ile
ilişkidedir.
Fibröz kıkırdak ya tek başına veya
izogen gruplar halinde, genellikle birbirlerinden kaba tip I kolajen lifler
ile ayrılmış, uzun sıralar halinde dizilmiş, kıkırdak hücrelerini içerir.
Fibröz kıkırdak matriksi tip I kolajenden zengin olduğu için asidofildir.
Fibröz kıkırdakta, pek çok kolajen
lif ya kıkırdak hücre grupları arasında düzensiz demetler meydana getirir veya
kıkırdak hücre sütunlarına paralel olarak aynı hizadadırlar. Kolajen demetleri
etki altında kaldığı güçlerin doğrultusuna
fibröz kıkırdaktan meydana gelmiştir.
Komşu tabakalarda 9U derecelik açı ile yerleşmiş tip I kolajen lifleri olan çok
sayıda yaprak, meydana gelen baskılara karşı omurlara olağanüstü direnç
kazandırır.
Niikleus pulposus,
annulus fibrozusun ortasındadır. Embriyonun notokordıından türer ve hiyaluronik
asit ve tip
II kolajen lifçiklerinden yana zengin yapışkan bir matriks içine
gömülmüş az sayıda yuvarlak hücre içerir. Çocuklarda nükleus pulposus büyüktür,
fakat yaş ilerledikçe giderek küçülür ve kısmen fibröz kıkırdak şeklinde
değişime uğrar.
Genellikle daha az kolajen demetin bulunduğu arka bölgede
gerçekleşen annulus fibrozus yırtılması, nükleus pulposusun dışarı çıkmasına
ve ardından disk yassılmasına sebep olur. Sonuçta, çoğu zaman disk yer
değiştirir veya vertebraların arasındaki yerinden kayar, eğer omuriliğe doğru
giderse, sinirlere baskı oluşturarak ciddi ağrı ve nörolojik bozukluklara sebep
olur. Kaymış diske eşlik eden ağrı sıkışan sinir liflerinin dağıldığı
bölgelerde de algılanabilir.
Chakrabarti B, Park JW:
Glycosaminoglycans: structure and interaction. CRC Crit Rev Biochem
1980;8:225.
Eyre DR, Muir H: The
distribution of different molecular species of collagen in fibrous, elastic and
hyaline
cartilages of the pig. Biochem J
1975:51:595.
Hall BK (editor): Cartilage, Vol 1: Structure, Function, and Biochemistry. Academic Press, 1983.
Jasin, HE: Structure
and function of the articular cartilage surface. Scand J Rheumatol 1995;
101:51.
Junqueira LCU et al: Quantitation
of collagen-protcoglycan interaction in tissue sections. Connect Tissue
Res
1980;7:91.
Perka C et al: Matrix-mixed
culture: new methodology for chondrocyte culture and preparation of cartilage
transplants. J Biomed Mater Res 2000;49:305.
Reddy AH (editor): Extracellular Matrix Stnicture and Functions. Liss, 1985.
Stockwell RA: Biology of Cartilage Cells. Cambridge Univ Press, 1979.
Zambrano NZ et al: Collagen
arrangement in cartilages. Acta Anat 1982:113:26.
Yorumlar
Yorum Gönder